“Vakit ortaçağ, insanlığın kalıntıları paranoya ve ölümle boğuşuyor. Korku dolu fısıltılarla söylenen ‘Yoma’ kelimesi herkesin aklında açık bir görsel oluşturuyor: insan eti için büyük bir açlık besleyen canavarımsı yaratıklar.” (MAL’dan alıntıdır) İnsanlığa karşı büyük bir tehdit olan Yomalar’dan belki de tek kurtuluş çaresi Claymorelar. Gümüş rengi gözleri ve ihtişamlı kılıçlarıyla Yoma enerjisi kullanabilen bu yarı insan yarı Yomalar “Organizasyon”un yalnızca kadınlardan oluşturduğu bir grup. İnsanları kurtarmak için savaşan bu güzel savaşçıların ise üzen bir sınırı var, ne kadar Yoma enerjisi kullanırlarsa o kadar “insan” olmaktan çıkıp “Yoma” olmaya başlıyorlar. Türü aksiyon, macera, korku, fantastik, shounen olup 159 bölümlük bir mangadır.
Claymore konu bakımından oldukça ilgimi çeken bir seri oldu. Mangada özellikle karanlık ögeleri okumaktan çok zevk alıyorum ancak birçok karanlık serideki sıkıntı beni ilk bölümlerden bağlayamamak oluyor. Diğer birçok serideki gibi ilk kısım sıkıcılığı Claymore’da da vardı ancak beni içine çeken mükemmel atmosferinden dolayı Claymore’u okurken bırakmak gibi bir istek içimde doğmadı. Asıl olaylar başlayınca ise, uykumdan feragat edip serinin mükemmel akıcılığına kaptırdım kendimi.
Karakterler genel olarak seriyle çok uyumluydu. Manganın yalnızlık, hatta belki sessizlik dolu atmosferine uygun olarak oldukça soğuklardı, sonuç olarak seri duyguları ve ihtiyaçları olmayan yarı insanlardan oluşuyordu. Karakterler hakkında sevdiğim diğer bir konu ise bu soğukluğun içerisinde bile sevginin ve merhametin bulunabileceğini göstermesiydi; tabi ki Claymore karanlık bir seri, her ne kadar üzücü de olsa bu hisler üzerinden alınan bazı sorumlulukları ve ödenen sonuçları görüyoruz.
Çizimler hakkında yazacak olursam, animeye kıyasla mangalarda işitme duyusunu uyaran bir öge bulunmadığından, en azından benim için, çizimler çok daha önemli bir hale geliyor. Seride çizimlerin kötü olduğunu asla söylemem, hatta bazı sayfalar o kadar detaylıydı ki sayfaların her bir köşesini beynime kazımak istedim. Ancak genel olarak “Çizimleriyle Hatırlayacağım Mangalar” başlığı altına alamam. Diğer bir yandan, paneller ve sahneler arası geçişleri takip edemediğim çok oldu. Tabi ki de bunun kişisel birçok farklı nedeni var: okuduğunuz ekran, manga okuma alışkanlığınız, hatta belki de o an kafanızın dolu olup olmadığı bile.
Ele almak istediğim başka bir konu ise, manganın genel hali. Çizimlerde bahsettiğim gibi, takip edememe durumunu çok yaşadım ve sonradan fark ettim ki bunun tek nedeni çizimler değil. Olaylar bazlı ilerleyişte de kavrayamadığım, mangakanın bazen hissettiklerini bize gösteremediğini düşündüğüm çok oldu. Ara ara bırakma kıyısına geldim ancak küçük bir mola verip sınav haftalarımın bitmesini bekledikten sonra okumaya devam edince her şey daha iyi oturmuştu. Yine de birçok kez “Bu ne ya? Nereden çıktı bu?” tepkisini verdim. Şahsen seri her ne kadar elinizde aksa bile, kısa süreli bir okuyuşta beyninizde akamıyor veya bazen olayların tıkanmasına neden oluyor. Her ne kadar bu “ Aa kötüymüş, okumayayım o zaman.” tarzı bir düşünceye neden olabilse de; bu durumun herkesin için geçerli olmayabileceğini, belki de benim gerektiği kadar konsantre olamamış olduğumu unutmayın lütfen. Aynı zamanda, Claymore özellikle bazı arcları sebebiyle en sevdiğim mangalardan biri. Her yaşanan olayı sevemesem ve bazen bağlantı kuramasam da; kurgulamayla birlikte müthiş zevk aldığım vakitler, algılamakta zorluk çektiğim vakitlerden çok daha fazlaydı.
Claymore zaman zaman takip edemememe, bazen bazı sahnelerin gereksizce var olduğunu düşünmeme rağmen okurken oldukça zevk aldığım bir manga oldu. Atmosferini hissettiğim, karakterlerle olmasa bile dünyasıyla bağ kurabildiğim bir seriydi. İçine girebileceğiniz, karanlık atmosferi olan, okurken heyecanlanıp uykusuz geceler geçirmenize neden olacak bir seri arıyorsanız, aynı zamanda panel takip etme konusunda iyiyseniz, Claymore size sonsuz tavsiye edebileceğim bir manga!